Anne ve babalar, çeşmeyi kendileri berbat etmiş oldukları halde çeşmenin saldığı suyun niye bulanık ve kirli aktığını düşünür dururlar.
John Locke

19 Aralık 2010 Pazar

Sarp'a dair...

Birkaç gün önce elime bir davetiye geçti. Düğün ya da nişan davetiyesi değil, bir kermes davetiyesi. Çok özel bir durum için düzenlenmiş bir kermes hem de. Sarp bebeğin Canavan hastalığıyla mücadelesi için. Ben de buradan duyurmak istedim bir kez de.


Davetiyede de belirtilen www.sarpadair.com adresinde hastalık ve Sarp'ın bu hastalıkla mücadelesi anlatılmış. Gözleri yaşartan çok etkileyici bir hikaye. Siz de okuyun, destek olun.. dualarınızla, iyi dileklerinizle veya kermese katılarak..
Sarp'a ve ailesine en içten sevgilerimle..

16 Aralık 2010 Perşembe

İlk diş heyecanım!


Tersimden başladığım gün, oğlumun dişini farketmemle ne güzel bir güne dönüştü. 


Neredeyse iki aylıkken salyalandı oğlum. Telaş yaptım bu kadar erken diş mi çıkarmış diye ama çıkmazmış, salyalanması normalmiş. Yine o dönemlerde eline alabildiği herşeyi hunharca ağzına götürüyordu bebeğim. Birazda hırçındı kendisi. Zavallıcık, kim bilir ne sıkıntısı vardı miniğimin. Son zamanlarda ise salyası bayağı azalmıştı. Keyfine de diyecek yoktu. Oğlumun diş çıkarabileceği fikri tamamen aklımdan çıkmıştı doğrusu.


Ama bu sabah, süt içmek için haykırırken farkettim beyazlığı. Evet evet patlamış, göstermişti ilk diş kendini..ne heyecanlı, ne mutlu bir anmış!


Zamanlaması harika oldu bu ilk dişin, katı gıdalara başlamam gerektiğini salık verir gibi. Eee.. altı aya ramak kaldı..tatsın artık ilk çorbasını, muhallebisini..

13 Aralık 2010 Pazartesi

Bebeğimin ilk ayı


Emzir
Gazını çıkar
Uyut
Altını temizle


döngüsüyle geçen koca bir ay...

'İlk günler çok çabuk unutulur' denir ya, inanmazdım..ama unutulurmuş gerçekten. Elimde bolca çekilmiş fotoğraflar ve videolar olmasa pek bir şey hatırlayamazmışım. Bu foto ve videolar hep güzellikleri, mutlulukları hatırlatıyor. Maalesef hafızam genellikle kötü kısımlara daha çok yer ayırıyor. 'İnsanın, özellikle de kadının doğası böyle' diyor eşim. Sanırım bu yüzden insanlar, anne adaylarına önce hep çekilecek sıkıntılardan bahsediyor, yaşanacak güzellikler yerine..Benim de bu sıkıntılardan ilk aya ait aklımda kalanlar:
  • çektiğim uykusuzluk, 
  • bebeğimi emzirirken çektiğim 'sıcak basmaları' -Antalya'da Temmuz ayı sıcağı ve vücudun süt üretmek için açığa çıkardığı ısının birleşmesi çekilmez olabiliyor-, 
  • kendimi çok çaresiz hissettiğim bebeğimin sancı içinde kıvrandığı, avaz avaz ağladığı anlar,
  • Omuzumda mışıl mışıl uyuyan bebeğimin, yatağına koyar koymaz uyanarak avaz avaz ağladığı anlar,
  • Ardarda üç-dört kez bez değiştirmek zorunda kaldığım anlar,
  • Eşimin bebeği kıskanma hali, -bu konuyla ilgili ayrı bir yazı yazacağım-
  • Evde yaşanan kaos hali...
Hatırladığım en güzel ve kocaman kısım, çekilen bütün bu sıkıntıların bebeğinizi uyurken izlerken anında unutulması, adeta 'resetlenmesi'.





12 Aralık 2010 Pazar

Pişikle mücadele



Merlin, Temmuz ayında açtı gözlerini dünyaya. Antalya'da doğdu bebeğim. Son 10 yılın en sıcak yazı olmasına ve klimasız bir evde yaşamamıza rağmen, şimdi 5 aylık olan oğlum, bir kere bile pişik olmadı. 
Doğumunun ilk gününden itibaren sadece iyi kalite zeytinyağı kullandım. Her bez değiştirişimde sürdüm biraz. Çok işe yaradı. Herkese tavsiye ederim.

11 Aralık 2010 Cumartesi

Hoşgeldin bebek




Bebeğim daha bir kaç günlükken çektiğim fotoğraflarını biraz kırpıp, kesip biçtikten sonra ufak bir düzenlemeyle bir e-kartpostal hazırladım. Bu kartı sevdiklerime, arkadaşlarıma, telefonla ulaşamayacağım dostlarıma e-postayla gönderdim. Herkesin çok hoşuna gitti. Bebeği hemen görme şansı olmayanlar, en azından bebeğin fotoğraflarını görmüş oldu. 
Benim içinse, emzirme aralarında kendimi iyi hissettiren bir uğraş oldu.
İngiltere'de ve belki başka ülkelerde de çok yaygın olan bu uygulama belki bir gün Türkiye'de de yaygınlaşır kim bilir..



Doğum Hikayem


Hamile olduğumu öğrendiğimde kahkahayı bastım. Hem sevinçten, hem şoktan, hem üzüntüden hem de yine sevinçten... Karar vererek hamile kalmamıştım ama bu işin eninde sonunda bir gün olacağını da biliyordum, bu yüzden anında 'çocuksuz bir yaşamın avantajları'nı kafamdan silip, durumun tadını çıkarmaya karar verdim. 
Sonunda, hani şu kimsenin dilinden düşürmediği doğum sancısını ben de deneyimleyecektim. Acı çekmeye meraklı bir insan olduğumu düşünmeyin, benimki sadece yoğun bir merak..nasil bir his? o 'koca vücudun' içinizde ilerlemesi, bacaklarınızın arasından kayarak çıkması..normal doğum yapacaktım tabii ki. 
Çok kolay bir hamilelik geçirdim. Sekiz ay dolana kadar çalıştım. Dağ bayır, dere tepe dolaştım ülkemizin nadide çiçeklerini bulmak, fotoğraflamak için. Doktor kontrollerimi hiç aksatmadım. Antalya'da sabit doktorum haricinde, gezdiğim illerde de doktorlarım oldu beni kontrol eden. Doktorlar da dahil herkes, bu kadar yürümeyle bırakın normal doğumu, çok kolay bir normal doğum yapabileceğimi söyleyip duruyordu. Bebeğim de, ben de büyüyüp duruyorduk. Sonunda 38 hafta doldu ve ben ya suyumun, ya nişanın gelmesini veya sancımın başlamasını dört gözle beklemeye başladım. Ama hiçbiri olmadı. Bebeğim karnımda pek bir rahat etmiş olacak ki çıkmak bilmedi. 40 hafta dolduğunda hala içerdeydi ve dört kilonun üzerine çıkmıştı. Doktorum bu kadar ağır bir bebeği normal yolla doğurmamı önermedi. Ben denemek istediğimi söyledim ve bir hafta daha bekledik ama henüz bebek kanala bile girmemişti. Doktor, doğum için daha fazla beklemek istemediğini kesin bir dille iletince ben de sezaryeni kabul etmek zorunda kaldım. Üç gün de öyle geçti ve ben en ufak bir sancı yaşamadan ameliyathaneye girdim. Değişik bir deneyimdi. Lokal analjezi uygulandı. Verdikleri ilacın etkisiyle kafam güzel bir şekilde doktorla sohbet ederek geçen süreyi, Merlin'in çığlığı öyle tatlı böldü ki, işte o his 'anlatılmaz, yaşanır!' Nurtopu gibi bir oğlum oldu. Elim kolum bağlı olduğu için bebeğimi hemen kucaklayamadım ama yüzünü sevmem, koklamam için yanıma getirdikleri an muhteşemdi. Ayrıca doğumda emeği geçen herkesin çalışma hızına hayran kaldım. Merlin'i karnımdan çıkarıp, odada koynuma verene kadar geçen süre yarım saat gibi kısa bir süreydi. Sezaryen olanların sütü genelde hemen gelmez derler ama Merlin yaşamının kırkıncı dakikasında höpür höpür emiyordu bile. Ben de ilk günün akşamı yürüyebiliyordum. Ertesi gün taburcu oldum ve banyo yapabildim. İki gün de oturup kalkarken hafif sancılarım oldu veee hepsi bu. Sonrasında rahat rahat bebişle ilgilenebildim, bebeğimle..




10 Aralık 2010 Cuma

TÜRK ANNE, İNGİLİZ BABA


Bir ailede iki farklı millet, iki kültür, iki dil. Böyle bir ailede büyüyecek olan bebeğin dil gelişimi nasıl olur? Hangi dili anadili olarak benimser? İki dili de anadili gibi öğrenebilir mi? Nasıl bir strateji izlemek gerekir? gibi bir çok soru...

Bütün bunların cevaplarını bulmak için internette çok dolaştım. Pek işe yarar bir bilgi bulamadım, bazı kitaplar dışında. Hemen iki kitap sipariş ettim. Kitaplar İngilizce. Ben de bu kitapların Türkçe özetlerini, bu konuyla ilgilenenlere bir kolaylık sağlaması amacıyla bloğumda yayınlamaya karar verdim. Kitaplar yaklaşık üç hafta sonra elime geçecek. Ben de en kısa zamanda çevirilere başlayacağım.
Sevgiyle kalın..

8 Aralık 2010 Çarşamba

Hamileliğin bazı can sıkıcı yönleri/ Kilolar




Kimisi vardır..hamilelik uğruna bedeninin güzelliğinden taviz vermek istemez. Bu yüzden minimum düzeyde beslenir.

Kimisi vardır..hamileliği fırsat bilir. He babam de babam yer.

Bende yemeyi (çok yemeyi) tercih edenlerden oldum. Önce bulantılarımı bastırmak için yedim. Sonra bebeğe yarasın dedim, yedim. Daha sonra fırsat bu fırsat dedim, yedim..ama iyi etmedim!

Doğum sonrası zaten hormonlarınız ruh halinizi bayağı bir zorluyor, bir de buna fazla kilolar eklenince ruh halinizin vay haline..

Doğum yapalı (sezeryan) beş ay oldu, kilolarım hala üzerimde. Dışarı çıktığımda insanlar bana çok nazik davranıyorlar, çünkü beni hamile sanıyorlar!

Tavsiye etmesi kolay ama yapması zor olsa da yiyicilere sesleniyorum. ‘En azından hamur işlerini azaltın’ Tabii benim gibi makarna aşeriyorsanız işiniz daha zor :)


Herşeyden önemlisi.. ne yaparsanız yapın, vicdan yapmayın! Pişmanlık duymayın! Kendinizi sevin..bebeğinizi daha çok sevin!

5 Aralık 2010 Pazar

Hamileliğin bazı can sıkıcı yönleri/ Çatlaklar



Çatlak oluşup oluşmamasının %90 kişinin genetik yapısına bağlı olduğu söyleniyor. %10 luk kısım için yapılabilecek iki seçenek var.
  • 1.   Kozmetik ürünler
  • 2.   Doğal ürünler

Birinci seçenek hakkında yorum yapamayacağım çünkü hiç kozmetik ürün kullanmadım.

Ikinci seçeneğe gelince...Pek çok kişi çok farklı reçeteler, yağ karışımları öneriyor. Sıklıkla kullanılan yağlar Badem, Kakao ve Kayısı yağı. Zeytinyağını da unutmamak gerek.

Benim reçeteme gelince..çok basit..Hamileliğin 3. ayının tamamlanmasından itibaren sabahları sadece Kayısı Yağı, akşamları ise sızma Zeytinyağı..ellerinizle bir güzel karnınıza yedirin. Olumlu düşüncelerinizi eklemeyi unutmayın.

Ben bu uygulamaya bir gün bile aksatmadan devam ettim ve hamileliğimi hiç çatlak darbesi almadan atlattım. İşim genetiğe kalsaydı ‘annem sağolsun’ bende de çatlak oluşması kaçınılmazdı.